MAGNEZYUMUN KLİNİK ÖNEMİ
Hayati önem taşıyan 11 mineralden birisi (Kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, demir, çinko, bakır, krom, iyot, selenyum, magnezyum), belki de en önemlisidir (1). Vücut kendi başına bu minerali üretemediği için magnezyumun besinler yoluyla alınması gerekir. Magnezyum toprakta ve deniz suyunda bulunur. Vücudumuzda da sürekli doldurulması gereken bir magnezyum rezervi vardır. Yani bu mineralin sayısız fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için vücuda sürekli olarak verilmesi gerekir. Yanlış beslenme veya toprakta bu mineralin giderek azalması magnezyumun vücut tarafından yeteri kadar alınamamasına neden olur. Fazla terleyen, laksatif veya diüretik ilaç kullanan kişilerde vücuttan daha fazla magnezyum atılır. Stres, gebelik, emzirme gibi durumlarda ise vücudun magnezyuma ihtiyacı artar. Vücut bu minerali dışardan yeteri kadar alamadığı taktirde kemiklerde depolanmış olan magnezyumu tüketmeye başlar. İnsan vücudundaki magnezyumun % 60’ı kemik ve dişlerdedir. Kalan % 40’ı kan, doku ve diğer vücut sıvılarında yer alır. Beyin ve kalpte diğer dokulardan daha yoğun bulunur. Magnezyum, vücut ağırlığının % 0.05’i kadar bir miktarda bulunmasına karşın vücudumuzdaki yüzlerce enzim reaksiyonuna katılmaktadır. Topraklardaki magnezyum bitkiler tarafından kullanılmaktadır. Magnezyum bitki dünyasının demiridir. İnsanlardaki demir-hemoglobin ilişkisine benzer şekilde, bitkilerde magnezyum klorofil yapısına girer. Hayvansal gübrelerdeki potasyum ve fosforun bitkiler tarafından kullanımı magnezyumu tüketir ve bu da bitkilerin magnezyum alım kabiliyetini değiştirir. Yiyeceklerde bulunmayan magnezyum derin kuyu sularından sağlanır, fakat içme suyu kaynakları olan yüzey suları magnezyumdan fakirdir. Kızartma, kaynatma ve buğulama aşırı ısıya bağlı olarak sudaki magnezyumu azaltır. Yüksek karbonhidratlı ve yüksek yağlı diyet, tıpkı fiziksel ve mental streste olduğu gibi, magnezyum ihtiyacını artırır. Diüretik tedavileri ve insülin de vücut magnezyumunu tüketir. Yaş ilerledikçe magnezyum alımı, özellikle gastrointestinal hastalıkları olan bireylerde, emilimin de azalmasına bağlı olarak zayıflar. Bu dönemdeki beslenme zaten azalmış olan magnezyum alımını daha da azaltır (2). Geçmiş yıllara göre insanların bu minerali daha az miktarda almalarının sebebi, sert su tüketiminin azalması ve daha fazla işlenmiş gıdayla beslenmedir. Magnezyum ihtiyacı yaşa ve yaşam tarzına göre değişir. Erişkin bir kadın günde 300 mg, erişkin bir erkek ise günde 350 mg magnezyum almalıdır. Gebelik ve emzirme gibi özel durumlarda bu miktar 450- 700 mg’ye kadar çıkabilir, aksi halde düşük veya erken doğum olabilir. İyileşme dönemlerinde magnezyum ihtiyacı artar. Bazı yaşam tarzlarında (diyet, spor, alkol, sigara gibi) daha fazla magnezyuma ihtiyaç vardır. Günümüzde besinlerdeki magnezyum miktarı 50 yıl öncesine göre çok daha azdır, bitkilerin taşıdığı magnezyum miktarı hızla azalmaktadır, potasyumlu gübreler ve asit yağmurları toprağın ve neticesinde bitkilerin magnezyum içeriğini azaltmaktadır.
MAGNEZYUMUN ORGANİZMADAKİ DAĞILIMI VE GÖREVLERİ
Magnezyum, bulunan miktar açısından insan vücudunda dördüncü (70 kg’lık bir insanda 2000 mEq), intrasellüler alanda ise potasyumdan sonra ikinci sırada bulunan elementtir. İnsan vücudunda yaklaşık 20- 28 g magnezyum vardır. Ana deposu kemikler olup % 60’ı burada kalsiyum ve fosfatla beraber bulunur. Ancak magnezyumun asıl fonksiyonu kemiklerde değil, % 40’ının bulunduğu kan ve kas sistemlerindedir. Kasların güçlenmesi, protein sentezi ve enzim sistemi aktivitesinde, hücrelerin büyümesinde ve yenilenmesinde önemli rol oynar. Magnezyum vücut tarafından kolaylıkla absorbe edilen bir madde olup, normal bir beslenme ile günlük magnezyum ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilir. Besinlerdeki magnezyum miktarının yaklaşık % 40- 60’ı vücut tarafından kolay emilir. Dünya Sağlık Teşkilatının (WHO) ve Almanya Beslenme Enstitüsünün (DGE) belirlediğine göre, insan vücudunun günde ortalama 280-350 mg magnezyuma ihtiyacı vardır. Klorofilin temel maddesi olduğu için rengi koyu yeşil sebzeler, tahıl ürünleri, balık, badem, fındık, fıstık, ceviz, soya fasulyesi, kuşkonmaz, soğan, domates, havuç, kereviz, pırasa, gravyer peyniri, hurma, kara turp, ayçiçeği, kakao, muz, dil balığı ve sert sular magnezyumdan zengindir. Bazı sebzelerde ve tahıllarda bulunan oksalat ve fitat, demiri olduğu gibi, magnezyumu da bağlayarak emilmesini güçleştirir. Magnezyum adenozin trifosfat ihtiva eden üçbinden fazla enzimin, özellikle de fosfat transferi yapan enzimlerin kofaktörü olarak görev alır (3). Magnezyum bağımlı enzim sistemlerinden bir tanesi, hücre membranları arasındaki elektriksel gradienti düzenleyen membran pompasıdır. Bu nedenle magnezyum, elektriksel olarak uyarılabilen dokuların aktivitesinde önemli rol oynar (1-4). Ayrıca, magnezyum kardiyak kontraktilite ve periferik vasküler tonusun devamlılığının sağlanmasında önemli rolü olan düz kas hücrelerindeki kalsiyum hareketini de regüle eder (2). Sinirsel uyarıların transmisyonunda önemli rol oynayan tiamin pirofosfat kofaktör aktivitesi için magnezyum gereklidir ve bu da makromoleküler yapıyı stabilize eder (5). İnsan vücudunda magnezyumun dağılımı ve içeriği Tablo 1’de gösterilmiştir. Bir erişkinde ortalama 24 g magnezyum bulunur (1 mol veya 2000 mEq). Bunun % 1’inden azı plazmada, % 50’den biraz fazlası kemikte depolanmıştır ve plazmada bulunan magnezyuma dönüşemez. Magnezyumun geri kalanı intrasellüler alandadır. Normal plazma değerleri 1.6- 2.1 mEq/L (1.9-2.5 mg/dl) arasındadır. Plazmada bu kadar az bulunması, magnezyumun plazma miktarının, total vücut magnezyum depolarını gösteren bir indeks olarak kullanılmasını kısıtlamaktadır. Magnezyum eksikliği olan hastalarda, total magnezyum seviyeleri azalmasına rağmen plazma magnezyum seviyeleri normal olabilir. Ancak plazma magnezyum düzeyi, hipomagnezemisi ileri derecede olanlarda, azalmış vücut magnezyum depolarını yansıtabilir (5,6). Yapılan incelemelere göre, plazma magnezyum konsantrasyonunun devamlılığı büyük oranda diyetteki alım ile ve efektif renal ve intestinal atılımla ilgilidir ve muhtemelen parathormonun bir bölümü tarafından regüle edilir. Yedi gün boyunca alınan magnezyumdan fakir diyet ile renal ve fekal magnezyum atılımının herbiri yaklaşık olarak 1 mEq/24 saate düşer (7). Serum magnezyumunun % 70’i ultrafiltrasyona uygundur; kalan kısmı proteine bağlıdır. Kalsiyum gibi proteine bağlanan magnezyum da pH’ya bağımlıdır (8). Magnezyum, hormonların (insülin, tiroid hormonları, östrojen, testosteron, DHEA), nörotransmitterlerin (dopamin, katekolamin, serotonin, GABA), mineral ve elektrolitlerin iletilmesinde rol oynar (9). Hücre membran potansiyelini değiştirerek birçok hormonun, gıdanın ve nörotransmitterin alımını ve salınımını kontrol eder. Magnezyum, vücuttaki kalsiyum ve potasyumun akibetini belirler. Magnezyum eksikliğinde magnezyuma bağımlı bir enzim olan Na -K -ATPaz aktivitesi azalır ve hücrenin potasyum tutma kapasitesi düşer. Eğer Mg yetersiz ise potasyum ve kalsiyum idrarla kaybedilir ve kalsiyum yumuşak dokularda (böbrekler, arterler, eklemler, beyin) birikir.
Paracellin-1 isimli bir gendeki mutasyonlar sonucu idrarla Mg++ ve Ca
Tablo 1. Erişkinde magnezyum dağılımı
Doku Tam ağırlık (kg). Meganezyum İçeriği (mmol) Total Vücut Magnezyum (%)
Kemik 12 530 53
Kas 30 270 27
Yumuşak doku 23. 193 19
Eritrosit 2 5. 0,7
Plazma 3 3 0,3
Total 70 kg 1001 mmol %100 kaybedilir, çünkü paracellin-1 Ca++ ve Mg++’un böbreklerdeki pasif reabsorbsiyonunu düzenler. Magnezyum hücreyi alüminyum, nikel, kadmiyum, civa ve kurşundan korur.
HİPERMAGNEZEMİ NEDİR?
Serum Mg konsantrasyonu 2.1 mEq/L’nin (> 2.5 mg/dl) üzerindedir. Semptomatik hipermagnezemiye magnezyum tuzları, antiasit veya purgatifler gibi Mg içeren ilaçlar alan ve renal rahatsızlığı olan hastalarda sıkça rastlanır. Hipermagnezemi nöromüsküler bileşkedeki asetilkolin salınımının inhibisyonu sonucunda nöromüsküler iletinin generalize bozukluğuna yol açar (10), membrana bağlı Ca++’un yer değiştirmesine neden olur, bu durumda asetil kolinin presinaptik salınımı inhibe edilir. Bunun sonucu olarak müsküler paralizi gelişir. Derin tendon refleksleri serum magnezyum seviyesi 10 mEq/L’ye ulaştığında kaybolur; hipotansiyon, respiratuar depresyon, uyuşma hipermagnezeminin ilerlemesi ile gelişir. 5-10 mEq/L serum konsantrasyonlarında EKG’de uzamış P-R intervali, genişlemiş QRS kompleksi ve artmış T dalgası amplitüdü görülür. Kan magnezyum düzeyi 12-15 mEq/L’yi (14.4–18.0 mg/dl) aşınca atrioventriküler ve intravetriküler iletim duraklamasına bağlı olarak kardiyak arrest oluşabilir (9).
HİPOMAGNEZEMİ NEDİR?
Serum Mg konsantrasyonu 1.6 mEq/L’nin (< 1.9 mg/dl) altındadır. Şiddetli hipomagnezemide serum Mg konsantrasyonu, intrasellüler Mg konsantrasyonunu veya kemik Mg depolarının durumunu yansıtmayabilir. Mg eksikliği, genellikle yetersiz alıma (az ve düzensiz yemek yeme alışkanlığı, dengesiz beslenme, rejimler ve hazır yiyeceklere yönelmenin dışında düşük miktarda magnezyum taşıyan suların içilmesi), artan gereksinime (büyüme, hamilelik, emzirme, yoğun zihinsel faaliyetler, fiziksel ve mental stres, alkol tüketimi, fosfatlarca zengin beslenme, yüksek tuzlu beslenme, magnezyum atılmasına neden olan ilaçların kullanılması), renal ve intestinal absorbsiyon bozukluğuna (kronik ishal, malabsorbsiyon durumları, incebarsak rezeksiyonu), artan atılıma (kronik alkolizm, diabetes mellitus, poliüri, laksatif kullanımı) bağlıdır (11) (Tablo 2). Hipomagnezemiyi; 1) Uzamış parenteral beslenme (genellikle gastrik emilme ve diareye bağlı vücut sıvı kaybı ile kombine) 2) Laktasyon (artmış Mg ihtiyacı) 3) Aldosteron, ADH veya tiroid hormonu hipersekresyonu, hiperkalsemi, diabetik asidozis, sisplatin veya diüretik tedavi tanımlar (12). Magnezyum eksikliğine bağlı bozukluklar komplekstir ve genellikle çok yönlü metabolik ve nutrisyonel rahatsızlıklara eşlik ederler. Düşük Mg seviyelerinin beyinde ağır metallerin birikmesine neden olarak Parkinson, multipl skleroz ve Alzheimer hastalıklarına yol açtığına dair deliller vardır. Yine ağır metallere maruz kalan ve total vücut magnezyumu düşük olan çocuklarda ağır metal toksisitesi yaparak öğrenme bozukluklarının etyolojisinde rol alır (13,14). Klinikte Mg eksikliği genel olarak; 1) Birçok sebepten kaynaklanan malabsorbsiyon sendromu; 2) Protein-kalori malnutrisyonu (örneğin Kwashiorkor) 3) Paratiroid hastalığı; paratiroid bezindeki tümörün çıkarılmasından sonra hipomagnezemi görülür; özellikle şiddetli osteitis fibrosa mevcutsa Mg hızla mineralize olan kemiğe transfer edilir. Mg eksikliği; hipoparatiroidili hastalarda vitamin D’nin tedavisinde görülen hipokalsemi rezistansını açıklayabilir 4) Kronik alkolizm; hipomagnezemi büyük bir ihtimalle hem yetersiz alım hem de aşırı renal salgıdan kaynaklanır. 5) Kronik diare (12-14).
MAGNEZYUM EKSİKLİĞİNİN KLİNİK BELİRTİLERİ
Magnezyum eksikliğinin klinik belirtileri, deneysel Mg tüketimi ile gönüllüler üzerinde en güvenilir biçimde tanımlanmıştır. Bu ortamda; anoreksi, Tablo 2. Total vücut magnezyumunu azaltan durumlar Endokrin İlaçlar Diyet Karbonhidratlar (Beyaz şeker, un) Kahve Sodalar (kola tipi, diyet ve normal olanlar) Sodyum Kalsiyum (Yüksek seviyede alımı Mg absorbsiyonunu bloke eder) Alkol Diğer bulantı, kusma, letarji, zayıflık, kişilik değişimi, tetani (örneğin, pozitif Chvostek veya Trousseau belirtisi veya spontan karpopedal spazm), tremor ve kas fasikülasyonları olabilir (Tablo 3). Nörolojik belirtiler; özellikle tetani, hipokalsemi ve hipokalemi oluşumu ile bağlantılıdır. Kas potansiyellerinde bozuk dalgalar elektromiyografide bulunur. EKG’deki bazı değişiklikler de hipokalsemi veya hipokalemi ile uyumludur. Deneysel olarak gözlenmese de, şiddetli hipomagnezemi çocuklarda generalize tonik klonik nöbetler oluşturabilir. Açıklanamayan hipokalsemi ve hipokalemi magnezyum eksikliği olabileceğini akla getirmelidir (14). Gebeliğe bağlı hipertansiyonu olanlardaki kalsiyum ve magnezyum bozukluklarından magnezyum eksikliğinin sorumlu olduğu bulunmuş, ve bu hastalarda magnezyum sülfat tedavisinin etkili olacağı tespit edilmiştir (15).
MAGNEZYUM EKSİKLİĞİ ile İLGİLİ HASTALIKLAR
Magnezyum eksikliğinde insülin rezistansı sık karşılaşılan bir klinik problemdir. Kelly (16) magnezyum, kalsiyum, potasyum, çinko, krom, vanadyum gibi minerallerin insulin rezistansı ile ilgili olduğunu ve bunu önlemede kullanılabileceklerini rapor etmiştir. Magnezyum eksikliği ile ilgili olduğu düşünülen hastalıklar; Alzheimer, anksiyete bozuklukları, Tablo 3. Magnezyum eksikliğine yol açabilecek muhtemel nedenler ve klinik bulguları Melatonin ve düşük Mg düzeyleri, insan temporal loblarındaki epileptiform aktivitenin eşik değerini düşürmektedir (19). Yapılan elektrofizyolojik çalışmalarda Mg eksikliğinde epileptiform bölge potansiyellerinin ortaya çıktığı görülmüştür (19). Bu potansiyellerin görülme sıklığı her vakada melatonin uygulanması sonucunda (10-100 nmol/L) ilk değerinden 0.5 nmol/L azalmıştır. Çocuklarda ve yeni doğanlarda hipomagnezeminin klinik etkileri araştırıldığında yeni doğanlarda sıklıkla rastlanan klinik bulgular diare 41 (% 21.8), prematüre doğumlar 24 (% 12.8), neonatal hepatitler 20 (% 10.6), respiratuar distres sendromu 5 (% 2.7); çocuklarda ise nöbet 30 (% 16), renal hastalıklar 26 (% 13.8), metabolik asidoz 18 (% 9.6), idiyopatik apne 14 (% 7.4), taşikardi 10 (% 5.3) olarak tespit edilmiştir (20). Mg iyon seviyeleri beyaz hipertansiflerde normotansiflerden daha düşük olarak belirlenirken siyah hipertansiflerde normotansiflere göre önemli fark bulunmamıştır (21). Diyetteki Mg eksikliğine bağlı kardiyomiyopati geliştiği gösterilen bir çalışmada (22) Mg eksikliği olan hayvanların doğal bir antioksidan olan alfa tokoferol ile tedavisi yapılmış, lezyonların sayısında ve ölçüsünde belirgin azalma olmuştur. Bu bulgulara göre, kronik hipomagnezemi serbest radikallerin aşırı yapımına bağlı proinflamatuvar bir durumla sonuçlanmış, sonradan dokunun antioksidan kapasitesi yok olmuş ve oksidatif doku yıkımı meydana gelmiştir. Oksidatif hasar ve Mg eksikliği kardiyovasküler hastalıklara eşlik etmektedir. Mg eksikliğinin oksidatif hasarı destekleyip desteklemediği araştırılan akut miyokard infarktüslü hastalarda Mg düzeyinde, total glutatyon ve E vitamini seviyelerinde azalma ve serum malondialdehid düzeyinde artış gözlenmiştir. Sonuç olarak, Mg eksikliğinin oksidatif hasarı postiskemik miyokardiyuma dönüştürdüğü ve antioksidanların Mg eksikliğinin prooksidan etkilerine karşı rolü olabileceği ortaya konmuştur (23). Sudaki sertlik ile kardiyovasküler hastalık mortalitesi arasında bir ilişki kurulmuştur. Magnezyum ve kalsiyumdan fakir su içenlerde kardiyovasküler hastalığa yakalanma oranı daha fazladır. Amerika Ulusal Bilimler Akademisinin ülke çapında yaptığı Magnezyumun klinik önemi-Görmüş ve Ergene 73 Predispozan faktörler Klinik bulgular İlaç tedavileri Elektrolit anormallikleri Furosemid (% 50) Hipokalemi (% 40) Aminoglikozidler (% 30) Hipofosfatemi (% 30) Amfoterisin Hiponatremi (% 27) Digitaller (% 20) Hipokalsemi (% 22) Sisplatin,siklosporin Kardiyak bulgular Diare (sekretuar tip) İskemi Alkol Aritmiler Diabetes mellitus Digital toksisitesi Akut MI Hiperaktif SSS sendromu
*Parantez içindeki rakamlar eşlik eden hipomagnezemi oranlarını göstermektedir. MI: Miyokard
infarktüsü, SSS: Santral sinir sistemi anjina, aritmi, astım, bağırsak bozuklukları (peptik ülser, Crohn hastalığı, kolit, besin allerjisi), böbrek taşları, depresyon, fibromiyalji, hipertansiyon, hipoglisemi, insomnia, kalp hastalığı (ateroskleroz, yüksek kolesterol ve trigliserit), konjestif kalp yetmezliği, kas krampları, kas zayıflığı ve yorgunluğu, konstipasyon, kronik yorgunluk sendromu, Lou Gehrig hastalığı, migren, mitral valv prolapsusu, miyopi (Mg eksikliği olan anneden doğan çocuklarda), multipl skleroz, obezite, osteoartrit, osteoporoz, otizm, otoimmun bozukluklar, Parkinson hastalığı, primer pulmoner hipertansiyon, Raynaud hastalığı, romatoid artrit, sendrom X, serebral palsi (Mg eksikliği olan anneden doğan çocuklarda), serebrovasküler olay, tip 1-2 diabet ve tiroid bozukluklarıdır (düşük, yüksek ve otoimmün; düşük Mg T4’ü azaltır). Wistar albino ratlarda iskemi reperfüzyon grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında eritrosit Cu-Zn- SoD aktivitelerinin ve plazma Zn-Cu konsantrasyonlarının anlamlı derecede arttığı gözlemlenmiş (p0.05). Katalaz aktivitesinde ise belirgin bir düşme gözlenmiştir (17). Hem Mg eksikliği hem de oksidatif stres, yaşlanmada ve yaşla ilgili hastalıklarda patojenik faktörler olarak saptanmıştır. Bu iki faktör arasındaki bağlantı insanlarda çok açık olmamasına rağmen, deney hayvanlarında şiddetli Mg eksikliğinin oksidatif stresi artırdığı gösterilmiştir (18). Melatonin ve düşük Mg düzeyleri, insan temporal loblarındaki epileptiform aktivitenin eşik değerini düşürmektedir (19). Yapılan elektrofizyolojik çalışmalarda Mg eksikliğinde epileptiform bölge potansiyellerinin ortaya çıktığı görülmüştür (19). Bu potansiyellerin görülme sıklığı her vakada melatonin uygulanması sonucunda (10-100 nmol/L) ilk değerinden 0.5 nmol/L azalmıştır. Çocuklarda ve yeni doğanlarda hipomagnezeminin klinik etkileri araştırıldığında yeni doğanlarda sıklıkla rastlanan klinik bulgular diare 41 (% 21.8), prematüre doğumlar 24 (% 12.8), neonatal hepatitler 20 (% 10.6), respiratuar distres sendromu 5 (% 2.7); çocuklarda ise nöbet 30 (% 16), renal hastalıklar 26 (% 13.8), metabolik asidoz 18 (% 9.6), idiyopatik apne 14 (% 7.4), taşikardi 10 (% 5.3) olarak tespit edilmiştir (20). Mg iyon seviyeleri beyaz hipertansiflerde normotansiflerden daha düşük olarak belirlenirken siyah hipertansiflerde normotansiflere göre önemli fark bulunmamıştır (21). Diyetteki Mg eksikliğine bağlı kardiyomiyopati geliştiği gösterilen bir çalışmada (22) Mg eksikliği olan hayvanların doğal bir antioksidan olan alfa tokoferol ile tedavisi yapılmış, lezyonların sayısında ve ölçüsünde belirgin azalma olmuştur. Bu bulgulara göre, kronik hipomagnezemi serbest radikallerin aşırı yapımına bağlı proinflamatuvar bir durumla sonuçlanmış, sonradan dokunun antioksidan kapasitesi yok olmuş ve oksidatif doku yıkımı meydana gelmiştir. Oksidatif hasar ve Mg eksikliği kardiyovasküler hastalıklara eşlik etmektedir. Mg eksikliğinin oksidatif hasarı destekleyip desteklemediği araştırılan akut miyokard infarktüslü hastalarda Mg düzeyinde, total glutatyon ve E vitamini seviyelerinde azalma ve serum malondialdehid düzeyinde artış gözlenmiştir. Sonuç olarak, Mg eksikliğinin oksidatif hasarı postiskemik miyokardiyuma dönüştürdüğü ve antioksidanların Mg eksikliğinin prooksidan etkilerine karşı rolü olabileceği ortaya konmuştur (23). Sudaki sertlik ile kardiyovasküler hastalık mortalitesi arasında bir ilişki kurulmuştur. Magnezyum ve kalsiyumdan fakir su içenlerde kardiyovasküler hastalığa yakalanma oranı daha fazladır. Amerika Ulusal Bilimler Akademisinin ülke çapında yaptığı bir araştırmada (24) suya eklenen kalsiyum ve magnezyumun kardiyovasküler ölüm oranını azaltabileceği tespit edilmiştir. İskemik kalp hastalarında, kardiyak aritmi teşhisi konulan hastalarda, diabetes mellituslu hastalarda, esansiyel hipertansiyonu olan hastalarda, hiperkolesterolemisi bulunan serum total magnezyum konsantrasyonu benzer düzeylerde olmasına rağmen, diabetiklerde ve aritmisi olanlarda iyonize Mg seviyeleri düşük bulunmuştur. Esansiyel hipertansiyonu olanlarda ise sağlıklı bireylere göre intra-eritrositer Mg seviyesinin anlamlı ölçüde yüksek olduğu görülmüştür. Bu durum esansiyel hipertansiyon saptanan hastalarda ileri sürülen Mg eksikliği teorisini desteklememektedir (25). Hücre içi magnezyum eksikliğinin nörolojik disfonksiyonu ve sıçanlarda beyin hasarının ardından ölüm oranını artırdığı ortaya konmuştur. Mg hem kalsiyum kanal blokeri hem de NMDA reseptör antagonisti olarak görev almaktadır. MgSO4’ın iskemik ve travma nedeniyle oluşan nöronal hasarı önlediği gösterilmiştir (26,27). Deneysel omurilik iskemisinden sonra da Mg tedavisi nörolojik disfonksiyonu iyileştirmiştir. Mg’un nöroprotektif etkisi kan akımının artışını vazodilatasyon yaparak sağlaması ile, hücre içi Ca birikimini önleyerek hücre ölümünü önlemesi ile ve hiperglisemik etkisiyle nöronları koruması ile açıklanmaktadır (26,27). Deneysel çalışmalar, hücre yoğunluğunda ortalama % 16’lık artış sağlayan magnezyumun, glutamatın neden olduğu glial hücre ölümünü tam olarak önleyememekle birlikte olayı etkileyen çok sayıda faktörden biri olabileceğini ortaya koymaktadır (28). Egzersiz de kan magnezyum seviyesini azaltabilir. Bu durum potansiyel stres etkisine, egzersiz sırasındaki terlemeye ve idrar ile atılımına bağlıdır. Mg eksikliğinin fiziksel performansı düşürebileceği gösterilmiştir (29). Bu amaçla, son zamanlarda sporcuların performansını artırmak için Mg verilmesi önerilmektedir (29).
SONUÇ
Kaynak: Gormus I Z,Ergene N.Magnezyumun klinik önemi Genel Tıp Derg 2003;12(2):69-75