Flamix Positive

Bileşimi

Bitkisel karışım( Matricaria chamomilla,Passiflora incarnata, Valerian officinalis) 100 mg ve Soya ekstresi (Standardize izoflavon) içerir.

Diğer Bileşenler

Mikrokristalin Selüloz , Çapraz bağlı sodyum karboksi metil selüloz, Yağ asitlerinin magnezyum tuzları, Silikon dioksit

Kullanım Şekli ve Dozu

Günde 1 tablet yemekle beraber alınız.

Uyarılar / Önlemler

Ürünün bileşenlerinin kullanımı ile ilişkili bildirilen anlamlı bir yan etki bulunmamaktadır. Bileşenlerden herhangi birine karşı alerjisi olanlar kullanmamalıdır. Çocukların ulaşamayacağı yerlerde ve ambalajında saklayınız. Kullanmadan önce kullanma kullanım Kılavuzu’nu dikkatlice okuyunuz.

Saklama Koşulları

25 Cº nin altında oda sıcaklığında saklayınız.

Ticari Takdim Şekli ve Ambalaj Muhtevası

30 tabletlik ambalajlarda bulunmaktadır.

Categories: ,

Toplumda önemli bir yeri olan kadınların hayatlarındaki en önemli dönemlerinden birisi menopoz dönemidir. Menopoz, kadınların üreme çağından, over fonksiyonlarındaki gerilemeye bağlı üreme yeteneğinin kaybolduğu çağa geçtiği bir yaşam dönemidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tanımına göre menopoz; ovaryum aktivitesinin yitirilmesi sonucunda menstrüasyonun (adet görme) kalıcı olarak sonlanmasıdır. Menopozal dönem; premenopoz, menopoz ve postmenopozal dönemlerden oluşmaktadır. İlk semptomların görüldüğü dönem premenopoz dönem; en son adet kanamasının görüldüğü dönem menopoz dönem; ve menopozdan bir yıl sonra başlayıp yaşlılık dönemi başlangıcına kadar süren dönem ise postmenopoz dönem olarak adlandırılmaktadır (Saraçoğlu 1998, Ünlüer 2005, Varma ve ark 2005, Erdem 2006, Güney 2006, Tokuç ve ark 2006).
Dünyada menopoza giren kadın sayısının hızla arttığı ve 2030 yılında bu sayının 1.2 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Menopoza giren kadın sayısındaki artış gelişmekte olan ülkelerde üreme çağındaki kadın nüfusun fazlalığından dolayı daha hızlıdır. 2030 yılında dünyada menopoz dönemindeki kadınların %76’sının gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor olacağı öngörülmektedir (Saka ve ark 2005).
Günümüzde yaşam standartlarının giderek yükselmesi ile birlikte yaşam süresinde de belirgin bir artış olmuştur. Gelişmiş ülkelerde kadının yaşam süresi yaklaşık 80 yıl olup bunun 33 yılı menopozal dönemde geçmektedir (Saraçoğlu 1998). Ülkemizde kadınlar için yaşam beklentisi 72.3 olup menopoz yaş ortalaması 47.8 olarak kabul edilmektedir (Yahya 2003). Dolayısıyla her kadın yaşamının çok önemli bir bölümünü bu dönemde geçirmektedir (Erdem 2006).
Menopoz döneminde, östrojen hormonunun azalmasına bağlı olarak kadınlarda hormonal, fiziksel ve duygusal değişimler meydana gelmektedir. Meydana gelen bu değişimler kısa ve uzun süreli sorunlar olarak gruplandırılmaktadır. Kısa süreli sorunlar, vazomotor, atrofik ve psikolojik değişiklikler, uzun süreli sorunlar ise kardiyovasküler hastalıklar ve osteoporozdur. Kısa süreli sorunlardan olan vazomotor değişiklikler ciltte ısı artışı, vazodilatasyon ile başlayan menopoz semptomları arasında en sık rastlanan ve rahatsız eden semptomdur. Vazomotor belirtiler yüz kızarması, gece terlemesi ve sıcak basması olarak bilinmektedir. Beş Avrupa ülkesinde uluslararası yapılan bir çalışmada, menopoz dönemindeki kadınların %55’inin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’inde yaşayan kadınların %75’inin sıcak basması yaşadıkları bildirilmiştir (Fredman 2005). Ülkemizde ise kadınların %80’i sıcak basmasından yakınmaktadır. Aşırı yorgunluk, bireyin toleransından daha fazla aktivite, sigara, kafein, alkol, yağlı-baharatlı yiyecekler ve çevresel faktörlerin sıcak basmalarının artmasında uyarıcı rolleri olduğu bilinmektedir. Sıcak basması menopozun bütün dönemleri boyunca sürmektedir ve kadınların %30’unun günlük yaşamlarını etkilemektedir. Yaş ilerledikçe sıcak basmalarının sıklık ve süresi azalmaktadır (Erel 2004, Erdem 2006).
Sıcak basmalarının dışında en çok görülen vazomotor değişiklikler arasında, baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, göz önünde uçuşmalar, nefes darlığı, dikkati toplayamama, huzursuzluk, sinirlilik, depresyon, parmaklarda hissizlik, terleme ve titreme gibi sıkıntılar da yer almaktadır (Ergöl 1999, Tortumluoğlu 2003, Taşkın 2007). ABD, Hollanda, Avustralya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerdeki menopoz dönemindeki kadınların %75’inde sıcak basması, %41’inde sinirlilik, %40’ında yorgunluk, %39’unda terleme, %38’inde baş ağrısı, %32’sinde uykusuzluk ve %30’unda depresyon şikayetlerinin olduğu bildirilmiştir (Woods ve ark 2005). Ülkemizde ise kadınların % 31,3’ünde gece terlemesi, %38.8’inde adetlerin seyrek olması, %42.2’sinde saç dökülmesi, %63.1’inde baş ağrısı, %39.7’sinde baş dönmesi, %45.2’si el ve ayakta karıncalanma gibi sorunlar yaşamaktadır (Arslan ve Altınsoy 2004, Erdem 2006).
Menopoz dönemi ile ilgili yapılmış birçok çalışmada, görüldüğü gibi bu dönemde yaşanan sağlık sorunları, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle benzerlik göstermektedir. Bununla beraber, yine bu çalışmalarda kadınların bu dönemde yaşanan sıkıntılarla başetmede farklı yöntemler tercih ettikleri belirtilmiştir. Menopoz döneminde yaşanan sıkıntılarla başetmede tıbbi destek olarak HRT kullanılmaktadır. Dünyada kadınların sadece %10’unun ülkemizde ise %12.3’ünün HRT kullandığı bildirilmiştir (Güngör 2003). Bununla birlikte kadınların son yıllarda, menopoz dönemi sıkıntılarıyla başetmede alternatif tıpla ilgili yollara başvurdukları saptanmıştır. Japonya’da yaşayan kadınların, menopoz döneminde yaşadıkları sıkıntılarla başetmede alternatif tıbbı tercih ettikleri belirtilmiştir. Japon kadınlarının %40’ının diyetlerine ekledikleri soya ürünleriyle yaşadıkları sıcak basması şikayetlerinden kurtuldukları belirtilmektedir. ABD, Almanya ve Çin’de menopoz döneminde yaşanan sıkıntıları gidermek amacıyla, kadınların yıllardır alternatif tıpı kullandıkları bilinmektedir (Jou 2005, Erdem 2006).
Türkiye’de menopoz yaşı ortalama 50’dir. Ancak 40 yaşında görülebildiği gibi, 60 yaşına kadar süren vakalara da rastlanmıştır (Kızılırmak 2003, Taşkın 2007). Ülkemizde yapılan başka bir çalışmada ortalama menopoz yaşı 45.6±4.60 (en az 35, en çok 55) olarak belirlenmiştir (Saka ve ark 2005). Avusturalya, Finlandiya, Federal Almanya, İsrail, Hollanda, İsveç, ABD, İsviçre vb. ülkelerde ortalama menopoz yaşı 50 iken; Hindistan gibi ülkelerde bu rakam 44’lere düşmektedir (Şirin 1995).
Menopoz yaşı toplum ve kültürlerde farklıdır. Kalıtsal, çevresel, sosyal faktörler ve beslenme faktörlerine göre değişiklik göstermektedir. Afrikalı kadınların beyaz kadınlara göre menopoza daha geç girdiğinin gözlenmesi etnik köken ile menopoz yaşı arasında ilişki olabileceğini göstermiştir. Yapılan çalışmalarda, menarş ve menopoz yaşları arasında ilişki bulunamamıştır. Ev kadınları ve kırsal kesim kadınlarının işçi ve diğer meslek grubu kadınlara göre menopoza bir yıl daha geç girdiği, bekâr kadınlarda menopozun evli kadınlara göre daha erken başladığı, sigara bağımlılarının 1.5 yıl kadar daha önce menopoza girdiği, son gebelik yaşının menopoz yaşının yüksekliği ile bağlantılı olduğu, kötü beslenme ile erken menopoz arasında bir ilişki olabileceği ileri sürülmüş, alkol tüketimi ve obesitenin geç menopoza neden olabileceği belirtilmiştir (Çağlayan 2004, Erdem 2006, Güney 2006).
Sigara içiminin kesin biçimde folikül tükenmesini hızlandırdığı saptanmıştır. Kadınların anne ve kız kardeşleriyle menopoz yaşlarının yakın olması genetik ilişkiyi desteklemektedir. Kanser tedavisi için çeşitli kemoterapi ajanları uygulanan ve/veya pelvik radyoterapi alan kadınlar da erken menopoz için risk altındadırlar. Bir kadın epilepsi tedavisi aldıysa, pelvik cerrahi geçirdiyse, toksik kimyasal ajanlara maruz kaldıysa, depresyon tedavisi aldıysa, kalp hastalığı öyküsü varsa ve hiç doğumu yoksa menopoz yaşının daha erken olacağını destekleyen sınırlı kanıtlar mevcuttur (Berek ve Hurd 1996, Çağlayan 2004, Taşkın 2007).

Menopozda ovarian fonksiyonlardaki değişiklik ile klimakterik semptomlarda gözlenir (Bastos ve ark 2006). Menopoz dönemi boyunca bazı kadınlarda belirgin değişiklikler ortaya çıkarken, bazı kadınlarda daha hafif değişiklikler görülebilir. Erken dönemde over fonksiyonlarının bozulmasıyla birlikte östrojen eksikliği semptomları ortaya çıkar. Kadınların yaklaşık %70-80’inde östrojen yetmezliğine bağlı değişiklikler izlenmektedir. Menopozal dönemde yaşanan sorunlar kısa süreli vazomotor, atrofik ve psikolojik değişiklikler, uzun süreli olarak kardiyovasküler hastalıklar ve osteoporoz içermektedir (Erdem 2006, Güney 2006).
Kısa süreli Sorunlar
1- Vazomotor Değişiklikler: Ateş basması, gece terlemesi, baş dönmesi, baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, bulantı
2- Atrofik Değişiklikler: Vajinal kuruluk, dispepsi, üretral sendrom, ciltte kuruluk, saç dökülmesi
3- Psikolojik Değişiklikler: Anksiyete, irritabilite, depresyon, uykusuzluk, bellek kaybı, değişken ruh hali, libidoda azalma, konsantrasyon eksikliği (Erdem 2006, Güney 2006).
Uzun Süreli Sorunlar
1- Kardiyovasküler Hastalıklar
2- Osteoporoz (Erdem 2006, Güney 2006).
KISA SÜRELİ SORUNLAR
Vazomotor Sorunlar
Menopozda vazodilatasyon ve vazokontrüksiyon şeklindeki değişiklikleri kadınlar “sıcak basması” ve “gece terlemesi” şeklinde yaşarlar (Erel 2004, Şen 2005). Vazomotor değişiklikler menopozu takip eden 10 yıl boyunca devam edebilir. Genellikle 30 saniye ile 5 dakika arasında süren sıcak basması, günde 1-2 ataktan, 50 atağa kadar çıkabilen sıklıkta olabilir (Erel 2004, Fredman 2005, Güney 2006). Bununla beraber sıcak basmaları 6 ay içinde ortadan kalkabileceği gibi 30 yıla kadar da sürebilir (Atasü 2001). Kadınların %75’i menopoz boyunca sıcak basması deneyimini yaşarlar (Tortumluoğlu 2003).
Menopozun erken döneminde başlayan sıcak basmaları; sıklık, süre ve yoğunluk açısından bireylere göre farklılıklar göstermekle birlikte kendiliğinden sonlanmaktadır. Sıcak basması, yüzde, boyunda ve göğüste ani başlayan ısı artımı, kızarıklık ve terleme ve taşikardi (kalp atım sayısında artma) şeklindedir. Her episod ortalama 2.7 dakika sürmekle birlikte, 1 ila 6 dakika arasında devam edebilmektedir. Sıcak basmasını takiben sıcaklığın düşmesi ve terleme ile sonuçlanır. Cilt ısısı ortalama olarak 0.1 ila 0.7 derece, kalp atımı ise 4-35 atım artmaktadır. Kızarıklık vücudun üst kısmına yayıldıktan sonra diğer vücut bölgelerine de yayılır. Kızarıklık sırasında fiziksel rahatsızlık duyulur. Deride renk değişikliğine yol açar. Çoğu kadın bu durumdan rahatsızlık duyar. Damarlardaki daralmanın arkasından damarlarda genişleme izler ve böylece sıcak basmasının arkasından üşüme takip eder. Aynı olay gece uykuda da olur. Sıcak basması izlemi sırasında seri kan örneklerinin alınması, LH düzeyi ile ateş basması arasında ilişki olduğunu göstermiştir. Her ısı artışında LH’ın yükseldiği saptanmıştır (Şen 2005, Özkan 2006).
Kadının psikolojik yapısı ve hormon düzeyi bu sıcak basmalarının şiddetine ve sıklığına çok etkilidir. Ani hormon eksilmeleri olan durumlarda olay çok daha şiddetlidir. Bu olay özellikle ameliyat ile yumurtalıkların alındığı kadınlarda kendini çok belirgin gösterir. Sıcak basması tek başına olan bir belirti değildir. Çarpıntı, boğulma hissi, terleme, ciltte uyuşukluk, huzursuzluk ve benzeri ek hislerde duyulur (Saraçoğlu 1998, Şen 2005).
Menopoz semptomları arasında en sık rastlanan ve rahatsız eden semptom vazomotor semptomlar olmakla birlikte, toplumlar arasındaki prevelansı farklılık göstermektedir (Güngör 2003, nursingworld.org). Hollanda’da yapılan bir çalışmada 40-65 yaş grubundaki kadınların, %57’sinin vazomotor semptomlarının olduğu ve bu semptomların menopoz sonrası ortalama 5.5 yıl daha devam ettiği bildirilmektedir (Oldenhave ve ark 1993). Thunell ve arkadaşlarının (1998) İsviçre’de yaptığı bir çalışmada ise menopozal dönemdeki kadınların %62’sinin vazomotor sorun yaşadıkları belirtilmektedir. Avrupalı kadınlarda vazomotor belirtiler sık görülmekte iken uzak doğu ülkelerindeki kadınlarda daha az orandadır. Vazomotor semptomların sıklığı, şiddeti ve süresi toplumun kültürü ve menopoza karşı tutumu ile yakın bir ilişki içinde olduğu belirtilmektedir (Saraçoğlu 1998, Erdem 2006).
Uyku Bozuklukları
Uyku canlıların temel biyolojik işlevlerinden biridir. Uyku problemleri yaş ile birlikte her iki cinstede görülebilmektedir. Menopozal kadınlarda hipoöstrojeniye bağlı REM uykusunun azalması, sıcak basması ve gece terlemesi şikayetlerinin artması uyku bozukluklarına sebebiyet vermektedir. Bunlara paralel olarak oluşan uyku bozuklukları ve uyku kesintileri postmenopozal kadında irritabilite, anksiyete, sinirlilik, halsizlik, unutkanlık, konsantrasyon bozukluklarına yol açmaktadır (Özcebe ve Üstünsöz 2001, Biri ve ark 2004, Özkan 2006).

Hormon Replasman Tedavisi (HRT)
Menopozal dönemdeki kadınlarda, vazomotor semptomların, osteoporoz ve kardiyovasküler hastalıkların riskini azaltabilmek için uygun tedavi yöntemleri sunulmaktadır. Menopoz dönemindeki kadınların yarısının depresyonda ya da sinirlilik durumu yaşadıkları ve her üç kadından birinde disparonoya, vajinal kuruluk ya da lipido kaybının ortaya çıktığı bildirilmektedir. Bu nedenle menopozal dönemdeki kadınlara
yaşadıkları sıkıntıları azaltmaya yönelik geleneksel bir tedavi olan HRT’nin kullanımı önerilmektedir. Bugün dünyadaki kadınların %10’nun HRT tedavisi aldığı düşünülmektedir. Ancak menopozal dönem sıkıntılarında kullanılan HRT’nin bu alandaki rolü hala karışıktır (Saraçoğlu 1998, Erdem 2006).
Geçen 20 yıl boyunca hormon replasman tedavisine başlanmasının ana nedenleri olarak; menopoz semptomlarının rahatlatılması, osteoporozun önlenmesi ve tedavi edilmesi, kalp damar hastalığının morbidite ve mortalitenin önlenmesi, ürogenital sistemde östrojen eksikliği sonucu oluşan atrofik semptomların giderilmesi ve uzun dönemde Alzheimer hastalığının önlenmesi olarak belirtilmiştir (Güngör 2003, Özşener 2005).
Literatürde HRT’nin faydalarını içeren kanıtlar olmasına rağmen hala cevaplanmamış sorular ve riskleri vardır (Şanlıoğlu 2001). Yapılan çok sayıda gözlemsel çalışma HRT kullanan kadınlarda kullanmayanlara göre, halk sağlığı için ciddi sorunlara yol açabilen osteoporoza bağlı kırıkların ve kalp damar hastalığı riskinde azalma olduğunu göstermiştir. 1990 yıllarının başlangıcından itibaren randomize kontrollü çalışmalar planlanmış ve günümüzde sonuçları alınmaya başlanması ile HRT hakkındaki görüşlerimizi büyük oranda değiştirmiştir. Çalışma sonuçları; HRT’nin meme kanseri, myokard enfarktüsü, serebrovasküler hastalık ve tromboembolik hastalık riskinde artışa yol açtığı ile ilgili bulgular ileri sürmüştür (O’Connel 2005, Özşener 2005).
Yine son yıllarda yapılan çalışmalarda Women’s Health Initiative (WHI) sağlıklı postmenapozal kadınlarda HRT’nin etkilerini incelemiştir. Ortaya çıkan sağlık riskleri nedeniyle 5.2 yıl sonunda çalışmanın durdurulan östrojen/progesteron kolunda kardiyovasküler olay riskinde artış olduğu gözlenmiştir. Böylece hormon replesmanının kardiyovasküler hastalıklardan primer korunma amaçlı kullanılmaması gerektiği ortaya konmuştur. Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH), WHI çalışmasının devam etmekte olan “sadece östrojen kolunda”, kadınlarda felç riskini artırdığı için kullanımı durdurulmuştur (Thorp ve ark 2001, Nanette 2005, Erdem 2006).
Bazı çalışmaların sonuçlarında, hormon replasman tedavisinin kardiyovasküler hastalıkların görülme oranını %50 oranında azalttığı bildirilmiştir. Ancak WHI çalışma sonuçları östrojen kullanımını tekrar tartışmaya açmış ve daha önceki bilgilerin aksine kardiyovasküler hastalıklar üzerine bir etkisinin olmadığı yönünde olmuştur (Öge 2004, Erdem 2006).
ABD’de menopoz dönemindeki kadınların %20’sinin HRT aldığı ve HRT alanların ancak %40’ının bir yıldan daha uzun süre tedaviye devam ettikleri bildirilmiştir. HRT kullanımı Norveç’te %28, Avustralya’da %26 iken Japonya’da %2.5’a düşmektedir (Güngör 2003, Thunell ve ark 2004).
Menopozal dönemdeki kadınların %75’i vazomotor semptomlar yaşamasına rağmen, bu kadınların yalnızca yarısı rahatsızlık duymaktadır. Kadınların yaklaşık %20’sinde vazomotor sıkıntılar bir yıldan az sürerken, %50’sinde beş yıl ve daha uzun süre vazomotor şikayetleri yaşamaktadır. Geleneksel östrojen tedavisi, kadınların %90’ında vazomotor semptomların kontrolünde etkilidir (Erdem 2006).
Ülkemizde de Türkiye Menopoz ve Osteoporoz Derneği, WHI ve Million Women Study (MWS) yayınlarının ışığında konuyu inceleyerek sonuçlarını bildirmişlerdir. Derneğin raporuna göre; sıcak basmalarında hormon tedavisi ile ilgili olarak vazomotor semptomlar, uyku bozuklukları ve genito-üriner atrofi için günümüzde halen hormon tedavisi kadar etkin başka bir seçenek bulunmamaktadır (Erel 2004).

Alternatif tıp bilim dışı bir kavram olmamakla beraber bu konudaki araştırma ve çalışmalar sürmektedir. Alternatif tıp, geleneksel ve günümüz batı tıbbının her ikisinin de dışında kalan geniş yelpazedeki şifa uygulamalarını içermektedir. Alternatif tıp, günümüz batı tıbbıyla birlikte, onun etkisini azaltmadan, hastanın durumunu iyileştirmek üzere kullanılmaktadır. Alternatif tıp klasik tıbbı reddetmek yerine, klasik tıbbın çaresiz kaldığı durumlarda devreye girmektedir. Böylece kişinin daha hızlı iyileşmesini sağlayan olumlu bir etkisi vardır (NCAM 2005).
Bitkisel kaynaklı hormonlar
Birçok kadın, yaşamın normal bir evresi olan menopozda bitkisel kaynaklı ilaçları kullanmak istemiştir (Morelli ve Naquın 2002). Ancak tüm bu bitkisel kaynaklı ilaçların sıcak basmalarını iyileştirmede plasebo kontrollü randomize çalışmalarda etkinliği tam olarak gösterilememiştir. Bu bitkisel kaynaklı ilaçların yan etkileri arasında dispepsi, bulantı, kusma, diğer gastrointestinal rahatsızlıklar, baş ağrısı, hipotansiyon, halsizlik ve görme bozuklukları vardır (Erdem 2006).
-Bitkisel Östrojenler (Fitoöstrojenler)
Yapısal ve fonksiyonel olarak östradiol içeren veya benzer östrojenik aktiviteye sahip bitki bileşenleridir. İsoflavon ve lignan en önemli fitoöstrojenlerdir. İsoflavonlar; soya, nohut gibi baklagillerde ve kırmızı yoncada, Lignanlar ise yağlı tohumlarda yüksek konsantrasyonlarda bulunurlar. Özellikle Japon ve Çin diyetlerinde olduğu gibi yüksek isoflavon içeren diyetlerde, menopozun vazomotor belirtilerinde gözle görülür bir azalma olduğu görülmektedir (Erel 2004, NCAM 2005).
Soya ve soya ürünleri yüksek konsantrasyonlarda fitoöstrojen (isoflavon, flavon) içermesi nedeniyle menopoz semptomlarının hafifletilmesinde kullanılır (Hasler ve Finn 1998). Soya fasülyesinden doğal olarak yararlanıldığı gibi soya; soya filizi, soya sütü, soya eti, soya yağı, soya unu, soya kepeği, soya sosu ve tofu olarak da tüketilmektedir (Şen ve Sevil 2008). Soyanın tüketiminin, sıcak basmasının oluş derecesini önemli ölçüde azalttığı bildirilmiştir. Menopoz döneminde Asyalı kadınların batılı kadınlardan daha az sıcak basmaları olduğu bilinmektedir. Bunda beslenme alışkanlıkları en önemli etkenlerden biri olarak tanımlanmaktadır. Asyalı kadınlar beslenme alışkanlıkları gereği soyayı çok tüketmektedir, böylece hafif ve orta dereceli olan sıcak basmalarında %50-60 oranında azalma olduğu bildirilmektedir. Plasebo kontrollü yapılan son çalışmalarda günlük 60gr soya proteini alan kadınların %45’inde sıcak basmalarının önemli ölçüde azaldığı saptanmıştır. Başka bir pilot çalışmada, günlük 50 mgr isoflavone ve 400mgr soya özü alan menopoz dönemindeki kadınların altı hafta sonunda sıcak basmasının oluş derecesinde önemli ölçüde azalma olduğu bulunmuştur. Diğer çalışmalarda da, vazomotor semptomların sıklığı, şiddeti ve süresinde önemli azalmalar olduğu belirtilmiştir (Tortumluoğlu 2003, Erel 2004, Erdem 2006).
Fransa’da isoflovinin etkilerini araştırmak için bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada 12 hafta boyunca, 35mgr ve 70mgr isoflovin kapsülleri verilen kadınlar Greene’nin geliştirdiği “adetten kesilme” skalası kullanılarak değerlendirme yapılmıştır. Sonuçlar karşılaştırıldığında, yüksek doz verilen kadınlarda vazomotor semptomları azaltmada ve somatik semptomların gelişmesini erken dönemde engellemede önemli olduğu bildirilmiştir. Baş ağrısı, memelerde duyarlılık, ödem, yorgunluk, iştahsızlık gibi yan etkilerinin ılımlı düzeyde olduğu ve iki dozun yan etkileri arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. Sonuç olarak bu çalışmada soya içeren isoflovinin, geleneksel hormon tedavisi için kontrendikasyonu olan kadınlarda bir alternatif tedavi olarak kullanılması önerilmiştir (Jou ve ark 2005).

Egzersiz
Menopozda ortaya çıkan yakınmaların bir diğer tedavi yolu ise egzersizdir. Hareketsizlik hızlı kemik kaybı için bir etkendir. Kadınların egzersiz programına menopoz öncesi başlaması idealdir. Menopoz dönemindeki egzersiz, diyabetli olmayanlar için bir gece boyu açlıktan sonra (12 saatlik) sabah kahvaltısı öncesi en uygun zamandır. Diyabetliler için ise, yemeklerden bir-üç saat sonra aerobik egzersiz şeklinde uygundur. Egzersizlerin süresi 20-60 dakika olmalıdır. Yirmi dakikadan az egzersiz yeterli aktivasyonu sağlamaz. Altmış dakikanın üzeri egzersiz ise serbest yağ asidi mobilizasyonunun fazlalığı nedeni ile insülin rezistansı üzerinde olumsuz etki yapar (Güngör 2003, Kızılırmak 2003).
Ani olarak yapılan ağır fiziksel aktiviteye kalp uyum sağlayamayabilir. Bu nedenle fiziksel aktivitenin dozu yavaş yavaş arttırılmalıdır. Kemik erimesi açısından ağırlık egzersizleri özellikle önerilmektedir. Ancak vücut ağırlığı yaşa ve vücut durumuna göre ayarlanmalıdır. Yürüyüş herkesin kolaylıkla yapabileceği iyi bir egzersizdir. Aerobik egzersizler haftada beş gün ve kas gevşetici egzersizlerde haftada iki-üç kez yapılması hedeflenmelidir. Menopozdan sonra üreme organları ve çevresindeki kasların tonüsü azalır. Kegel egzersizleri bu kasları güçlendirir ve düzenli yapıldığında uterus prolapsusunu, stres inkontinansını önleyebilir. Ancak egzersiz bırakıldığında şikayetler geri dönebilir. Menopoz döneminin sağlıklı ve mutlu geçirilmesi için primer, sekonder, tersiyer korunma önlemlerinin alınması gerekir. Bu nedenle sadece pre-post menopozal semptomların değil, geç semptomlar ve hastalıklar oluşmadan önce uzun süreli bir koruyucu tedavinin yapılması gereği vardır (Güngör 2003, Kızılırmak 2003).
Son yapılan çalışmalarda düzenli egzersiz yapan kadınların yaşadıkları sıcak basmasının şiddetinin, egzersiz yapmayan diğer kadınlara göre daha az olduğunu bildirilmiştir. İsviçre’de yapılan bir çalışmada sıcak basması yaşayan kadınların sadece %5’nin düzenli olarak egzersiz yaptığı belirtilmiştir (Morelli ve Naquin 2002). Elavsky ve arkadaşları’nın (2005) yaptıkları çalışmanın sonucunda da yüksek fiziksel aktivitesi olan menopozal dönemdeki kadınlarda vazomotor problemlerin daha az yaşandığı bulunmuştur.
Ayrıca yapılan çalışmalarda egzersizin KAH’nın tedavisinde ve önlenmesinde, genital sistem sorunlarını ve depresif sendromları azaltmada etkili olduğu bulunmuştur (Danacı ve ark 2000, Morelli ve Naquin 2002, Öge 2004). Başka bir çalışmada osteoporozdan korunmada düzenli yapılan egzersizin önemli olduğu bildirilmiştir (Özgürtaş ve ark 2000). Yaşamın erken dönemlerinde başlayan ve düzenli olarak devam eden egzersiz çalışmaları, ileri dönemde meydana gelecek kemik kütlesinde kayıpları en aza indirdiği bulunmuştur. Düzenli yapılan egzersizin, yürüyüşün, koşmanın, tenis oynamanın kemik yapısını güçlendirerek kas gücünü artırdığı belirtilmiştir (Akan 1999, Erdem 2006).
Yoga
Yüzyıllardan beri uzak doğu kültürünün vazgeçilmez egzersiz yöntemlerinden biri olan yoganın son yıllarda osteoporoz rehabilitasyonunda da yararlı olabileceği yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bir çok dalı olan yoga öğretisinin bedenle ilgili olan kısmına Hatha yoga adı verilir. Hatha yoga egzersizleri bedensel farkındalığı artırmaya yönelik duruşlardır. Yoga egzersizlerinin denge, germe, gevşeme, kuvvetlendirme yolu ile postmenopozal kadınlarda, gerginlik, uykusuzluk, depresyon, postür ve kemik mineral yoğunluğu (KMY) üzerinde olumlu etkileri vardır. Yoganın postmenopozal osteoporozdaki etkisi, KMY’nu arttırmaktan çok, emosyonel stabiliteyi sağlamak, postürü düzenlemek, denge, koordinasyonu düzenlemek ve vücudun esnekliğini arttırmaktır. Bireyin kendi potansiyel enerjisini açığa çıkarıp, bu enerjiyi bedensel ve ruhsal uyumu için kullanması bedensel farkındalığı arttırmaktadır. Yoga eğitiminin, postmenopozal osteoporozlu kadınlarda ağrı, statik denge, fiziksel ve sosyal işlevler, genel sağlık algılaması üzerinde olumlu etkileri olduğu söylenebilir. Yoga eğitimi osteoporozlu bireylerin rehabilitasyonunda klasik egzersiz programlarına alternatif olabilecek bir modalite olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Yapılan çalışmalar, yoganın stresi, kalp hızını ve kan basıncını azalttığını ve sağlığı olumlu etkilediğini göstermektedir (Go ve Champaneria 2002, Kronenberg ve Fugh 2002, Tüzün ve ark 2004, NCAM 2005).
Gevşeme teknikleri
Stresle başa çıkmada gevşeme teknikleri diğer bir alternatif tedavi yöntemidir. Stresin vücutta bazı değişikliklere sebep olduğu bilinmektedir. Bunlar; trombosit agregasyonunda, epinefrin düzeyinde, vitamin ve mineral tüketiminde, kolesterol düzeyinde artma şeklindedir. Bu nedenle sempatik aktivasyonu azaltan gevşeme tekniklerinin kullanılması, sıcak basması gibi semptomları önlemede yararlı olabilir. Derin soluk alıp verme, gevşeme tekniklerinin en basitidir. Gevşeme teknikleri kolay ve kullanışlıdır. Hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Gevşeme teknikleri ile birey, vücudundaki gerginlikleri farketmekte, kaslarını kontrol edebilmekte ve vücudunun gergin parçalarını gevşetmeyi ve rahatlamayı öğrenebilmektedir. Gevşeme tekniklerini ögrendikten sonra birey, kendi kendisine kullanabilir. Yapılan çalışmalarda, diyafragmatik solunum teknikleri ile benzer gevşeme cevaplarının alınabileceği, anksiyete, depresyon, kan basıncı artışı ve sıcaklık basmasının şiddetinin ve sıklığının azaltılabileceği gösterilmiştir (Yıldırım 1991, NCAM 2005, Taşkın 2007).
Diyet
Diyet ve yaşam tarzlarının kültürel farklılık göstermesi nedeniyle menopozdaki yaklaşımda farklı olmaktadır (Karadavut ve ark 2002, Küçükardalı ve ark 2006). Günümüzde beslenmeye önem vermenin doğal yoldan kadın sağlığını iyileştirmede önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmıştır. Yaşamın her döneminde çeşitli besinler önemli role sahip olmakla birlikte her dönemde gereksinim duyulan besin miktarları değişiklik gösterir (Güngör 2003).
Menopozla birlikte kadın vücudunda çok önemli metobolik değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişikliklerin en önemlisi yağ metobolizması ile ilgilidir. Menopozla birlikte damar kolesterol metabolizması değişir. Erkeklerde olduğu gibi bu durum damar sertliği oluşumu ile sonuçlanır. Aynı zamanda bu yaşlarda hipertansiyon gelişimi de başlar. Her iki durum beraberinde kalp hastalığı riskinin artışına neden olur. Menopozla birlikte azalan östrojen hormonu nedeni ile kemik metabolizmasında önemli rol oynayan kalsiyum, fosfor emilimi azalır ve kemik erimesine zemin hazırlanmış olur. Yaşın ilerlemesine paralel olarak metabolizma hızı yavaşlamaktadır. Daha önceleri alınan kalori formu korurken ilerleyen yaşla birlikte aynı kalori alınsa da vücut ağırlığında artma meydana gelmektedir (Güngör 2003, Kızılırmak 2003).
Menopozda, sindirim sisteminden emilimi yavaş kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir. Besinlerdeki selüloz oranı yüksek olmalıdır. Bitkisel yağlar, Omega 3 yağ asitleri LDL reseptörlerini uyarıcı bir etkiye sahiptirler. Kolesterol yükselişinin kontrolünde yararlı olurlar. Hayvansal kaynaklı proteinlerin seçimi sırasında kolesterol içeriğine dikkat edilmelidir (Güngör 2003).

Kaynak: Kadınların menopozal yakınmaları ve başetme yöntemlerinin incelenmesi. Adnan Menderes Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları HDK-YL-2008-0003

Web sayfamızdaki bazı bölümler
sadece Sağlık Profesyonelleri için hazırlanmıştır.

Sağlık Personeli misiniz?